Friday, June 1, 2018

AHMET ÖZER (Turkish poet, writer, critic)



AHMET ÖZER

WITH THE SOUND OF LOVE AND SEPARATION

on any august day
the train is misty / the station crowded / the lover desperate
it’s the hand surrounded by thin fingers
that grows tall between the sun and separation.

mom i was a child
my photographs were black-and-white my hair was rainy
time comes between joy and sorrow
the cloud of loneliness on my face shifts shape
another stranger joins the vein of the city.

i don’t know what else is to end a night
if not a big and hopeless duel
the dark is sticky / longing is galloping / the surrounding is intransitive
bridges are shattered at the best page of the tale.

now in a city afar
the sky is transparent at the darkness of the soil
summer wind flows from the planes with the song of birds
willows with their sparkling leaves
francolins whose shadows disperse on the streets
and bakırçay with its green water
passes its saddest flow on to a folk song.

mom i was a child
now as i further fold your love with my handkerchief
i take breezes from your skin the cities in my dreams
what overlaps with my face is somebody else’s face
it’s my voice i’ve haven’t lost that speaks to the stars
it’s my voice that lays in the endless depths of the night
becoming the cry of love and separation.

Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TRANSLATED BY YAPRAK DAMLA YILDIRIM (TURKISH POET&TRANSLATOR)


aşkın ve ayrılığın sesiyle

ağustos herhangi bir gününde
tren buğulu/gar kalabalık/sevgili umarsız
incecik parmakların kuşattığı eldir
güneşle ayrılığın arasında boyveren.

ben çocuktum anne
fotoğraflarım siyah beyaz saçlarım yağmurlu
zaman giriyor sevincin ve hüznün arasına
yüzümdeki yalnızlık bulutu şekil değiştiriyor
bir yabancı daha ekleniyor kentin damarına.

biliyorum bir geceyi bitirmek
büyük ve umutsuz bir düellodan başka nedir
karanlık yapışkan/hasret dörtnala/ kuşatma geçitsiz
masalın en güzel sayfasında köprüler paramparça.

şimdi uzakta bir şehirde
toprağın esmerliğinde saydam gökyüzü
çınarlardan yaz rüzgârı akıyor kuşların şarkısıyla
ışıltılı yapraklarıyla söğütler
gölgesi raylara dökülen turaçlar
ve yemyeşil suyuyla bakırçay
en süzgün akışını aktarıyor bir bozlağa.

ben çocuktum anne
şimdi sevgini daha da katlayarak mendilime
teninden esinti götürüyorum düşümdeki kentlere
aynalarda başkasının yüzüdür yüzümle çakışan
yıldızlarla konuşan sesimdir yitirmediğim
sesimdir gecenin sonsuz derinliğine
aşkın ve ayrılığın çığğı olup serilen.
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)






HER GLANCE WAS LOVE

what a beauty you were
all day long rivers would fall down on your face
on time for the news/when the evening falls
as our dreams fly in the howl of the wind
the sound of sparkling silk would get woven in your voice
the nicest tone of your language would reflect on your tongue
words would breathe in the depths of the mirror
in front of hundreds of images
your glance resonates to the life of a loving heart.

such a beauty you were
how you brought up a love of tales i don’t know
what i know is / a beautiful voice at an afternoon
as it rains / the book i read is at the hand of the memories
my door is open / at the time of bird migration
as you lay your tongue upon my days and create a forest
it was to place words of love on the soil
woven by the embroidery of “i love you.”

you were such a beauty
when our days are in the middle of a life
and as your words mingle with the milky way
off of the edges of a sea to the stars i’d love to get driven away
if only you flew out of a closed box / to the cliff where i lie
you’d become the poem that nurses words
if i named the loneliest evening of songs after you
you’d be the sky in the light that i flash on my tongue
as the world tells of the best fall of the snow
my lines would bleed suddenly
in the thinnest vein of the marble of history.

Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TRANSLATED BY YAPRAK DAMLA YILDIRIM
(TURKISH POET&TRANSLATOR)


bakışı aşktı

ne çok güzeldin
yüzünden günboyu ırmaklar dükülürdü
haberin tam saatinde/akşamın indiği vakitte
şlerimiz havalanırken rüzgârın uğultusunda
ışıltılı ipeğin telleri dokunurdu sesinde
dilinden türkçenin en güzel iklimi yansırdı
sözcükler soluk alırdı aynanın derinliğinde
binlerce görüntünün önünde
bakışın çınlardı seven bir yüreğin ömrüne.

çok güzeldin
bir masal aşkını nasıl büyütürdün bilemem
bildiğim/güzel bir sesin bir akşamüstü
yağmur yağarken/okuduğum kitap anıların ellerinde
kapım açık/kuşların göç vaktinde
dilini günlerime serip bir orman yaratarak
sevgiden sözler bırakmaktı toprağa
‘seviyorum seni’ nakışıyla örülmüş.

ne güzeldin
bir yaşamın ortasındayken günlerimiz
isterdim sözlerin samanyoluna karışırken
bir denizin eteklerinden yıldızlara savrulmayı
uçuversen bir kapalı kutudan/uzandığım uçuruma
sözcüklere süt veren şiire dönüşürdün
koysam şarkıların en yalnız akşamına adını
dilime tuttuğun ışıkta bir gökyüzü olurdun
karın en güzel yağışını anlatırken dünya
dizelerim kanardı birdenbire
tarihin mermerinin en ince damarında.
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)





TONGUE IS MOTHER/ MOTHER IS TONGUE

a woman / her tongue doesn’t reach the horizon of her voice
words are incomplete feelings are galloping her face is weary
it is the depth of an embanked water that frightens
mother is love / whose milk smells of burning / her fingers
crushed.

she seeks new colors for the meaning of life
a woman / her tongue is covered with salt / her words are minced
on her sweaty forehead the tides of two countries
her heart is disturbed / in the pendulum of bell and azan.

who knows what will fill her remaining life
at which scene the lights will go off / the longing will end
days are an iron ingot / which lower her arms
dreams freeze / in her face that carries cold winds.

a woman/she added her tongue to dirge/her eyes misty
keeps looking for her pain / the one that makes her a mother
the water catches on fire / spring turns to winter / pains grow
she cranes her neck for a noose / she herself becomes the executioner

Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TRANSLATED BY YAPRAK DAMLA YILDIRIM
(TURKISH POET&TRANSLATOR)


dil annedir / anne dildir

bir kadın / dili yetmiyor sesinin ufkuna
sözcükler yarım duygular dörtnala yüzü yorgun
önü tutulmuş bir suyun derinliğidir korkutan
bir sevgidir anne / sütü yanık kokan/ parmakları
ezik.

yeni renkler arıyor yaşamın anlamına
bir kadın / dili tuz içinde / sözleri doğranmış
terli alnında iki yurdun gelgiti
kalbi örselenmiş / çan ve ezan sarkacında.

kim bilir neler dolacak kalan ömrüne
hangi sahnede kesilecek ışıklar / bitecek hasret
demirden bir külçedir günler / kollarını çökerten
şler donakalır / soğuk rüzgârları taşıyan yüzünde.

bir kadın/ ağıta katmış dilini / gözleri buğulu
aranıp duruyor sancısını / kendini anne kılan
su tutuşuyor / kışa dönüşüyor bahar / acılar yeşeriyor
boynunu uzatıyor bir kemende / cellat kendisi oluyor.

AHMET ÖZER
(Turkish poet, writer, critic)



No comments :

Post a Comment