AHMET ÖZER
WITH THE SOUND OF LOVE
AND SEPARATION
on any august day
the train is misty / the station
crowded / the lover desperate
it’s the hand surrounded by thin
fingers
that grows tall between the sun and
separation.
mom i was a child
my photographs were black-and-white
my hair was rainy
time comes between joy and sorrow
the cloud of loneliness on my face
shifts shape
another stranger joins the vein of
the city.
i don’t know what else is to end a
night
if not a big and hopeless duel
the dark is sticky / longing is
galloping / the surrounding is intransitive
bridges are shattered at the best
page of the tale.
now in a city afar
the sky is transparent at the
darkness of the soil
summer wind flows from the planes
with the song of birds
willows with their sparkling leaves
francolins whose shadows disperse
on the streets
and bakırçay with its green water
passes its saddest flow on to a
folk song.
mom i was a child
now as i further fold your love
with my handkerchief
i take breezes from your skin the
cities in my dreams
what overlaps with my face is
somebody else’s face
it’s my voice i’ve haven’t lost
that speaks to the stars
it’s my voice that lays in the
endless depths of the night
becoming the cry of love and
separation.
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TRANSLATED BY YAPRAK DAMLA YILDIRIM (TURKISH
POET&TRANSLATOR)
aşkın ve ayrılığın sesiyle
ağustos herhangi bir gününde
tren buğulu/gar kalabalık/sevgili umarsız
incecik parmakların kuşattığı eldir
güneşle ayrılığın arasında boyveren.
ben çocuktum anne
fotoğraflarım siyah beyaz saçlarım yağmurlu
zaman giriyor sevincin ve hüznün
arasına
yüzümdeki yalnızlık bulutu şekil değiştiriyor
bir yabancı daha ekleniyor kentin
damarına.
biliyorum bir geceyi bitirmek
büyük ve umutsuz bir düellodan başka nedir
karanlık yapışkan/hasret dörtnala/ kuşatma geçitsiz
masalın en güzel sayfasında
köprüler paramparça.
şimdi uzakta bir şehirde
toprağın esmerliğinde saydam gökyüzü
çınarlardan yaz rüzgârı akıyor kuşların şarkısıyla
ışıltılı yapraklarıyla söğütler
gölgesi raylara dökülen turaçlar
ve yemyeşil suyuyla bakırçay
en süzgün akışını aktarıyor bir bozlağa.
ben çocuktum anne
şimdi sevgini daha da katlayarak mendilime
teninden esinti götürüyorum düşümdeki kentlere
aynalarda başkasının yüzüdür yüzümle çakışan
yıldızlarla konuşan sesimdir yitirmediğim
sesimdir gecenin sonsuz derinliğine
aşkın ve ayrılığın çığlığı olup serilen.
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
HER GLANCE WAS LOVE
what a beauty you were
all day long rivers would fall down
on your face
on time for the news/when the
evening falls
as our dreams fly in the howl of
the wind
the sound of sparkling silk would
get woven in your voice
the nicest tone of your language
would reflect on your tongue
words would breathe in the depths
of the mirror
in front of hundreds of images
your glance resonates to the life
of a loving heart.
such a beauty you were
how you brought up a love of tales
i don’t know
what i know is / a beautiful voice
at an afternoon
as it rains / the book i read is at
the hand of the memories
my door is open / at the time of
bird migration
as you lay your tongue upon my days
and create a forest
it was to place words of love on
the soil
woven by the embroidery of “i love
you.”
you were such a beauty
when our days are in the middle of
a life
and as your words mingle with the
milky way
off of the edges of a sea to the
stars i’d love to get driven away
if only you flew out of a closed
box / to the cliff where i lie
you’d become the poem that nurses
words
if i named the loneliest evening of
songs after you
you’d be the sky in the light that
i flash on my tongue
as the world tells of the best fall
of the snow
my lines would bleed suddenly
in the thinnest vein of the marble
of history.
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TRANSLATED BY YAPRAK DAMLA YILDIRIM
(TURKISH POET&TRANSLATOR)
bakışı aşktı
ne çok güzeldin
yüzünden günboyu ırmaklar dükülürdü
haberin tam saatinde/akşamın indiği
vakitte
düşlerimiz havalanırken rüzgârın uğultusunda
ışıltılı ipeğin telleri dokunurdu
sesinde
dilinden türkçenin en güzel iklimi
yansırdı
sözcükler soluk alırdı aynanın
derinliğinde
binlerce görüntünün önünde
bakışın çınlardı seven bir yüreğin ömrüne.
çok güzeldin
bir masal aşkını nasıl büyütürdün bilemem
bildiğim/güzel bir sesin bir akşamüstü
yağmur yağarken/okuduğum kitap anıların ellerinde
kapım açık/kuşların göç vaktinde
dilini günlerime serip bir orman
yaratarak
sevgiden sözler bırakmaktı toprağa
‘seviyorum seni’ nakışıyla örülmüş.
ne güzeldin
bir yaşamın ortasındayken günlerimiz
isterdim sözlerin samanyoluna karışırken
bir denizin eteklerinden yıldızlara
savrulmayı
uçuversen bir kapalı kutudan/uzandığım uçuruma
sözcüklere süt veren şiire dönüşürdün
koysam şarkıların en yalnız akşamına adını
dilime tuttuğun ışıkta bir gökyüzü olurdun
karın en güzel yağışını anlatırken dünya
dizelerim kanardı birdenbire
tarihin mermerinin en ince
damarında.
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TONGUE IS MOTHER/ MOTHER IS TONGUE
a woman / her tongue doesn’t reach
the horizon of her voice
words are incomplete feelings are
galloping her face is weary
it is the depth of an embanked
water that frightens
mother is love / whose milk smells
of burning / her fingers
crushed.
she seeks new colors for the
meaning of life
a woman / her tongue is covered
with salt / her words are minced
on her sweaty forehead the tides of
two countries
her heart is disturbed / in the
pendulum of bell and azan.
who knows what will fill her
remaining life
at which scene the lights will go
off / the longing will end
days are an iron ingot / which
lower her arms
dreams freeze / in her face that
carries cold winds.
a woman/she added her tongue to
dirge/her eyes misty
keeps looking for her pain / the
one that makes her a mother
the water catches on fire / spring
turns to winter / pains grow
she cranes her neck for a noose /
she herself becomes the executioner
Ahmet Özer (Turkish poet, writer, critic)
TRANSLATED BY YAPRAK DAMLA YILDIRIM
(TURKISH POET&TRANSLATOR)
dil annedir / anne dildir
bir kadın / dili yetmiyor sesinin
ufkuna
sözcükler yarım duygular dörtnala
yüzü yorgun
önü tutulmuş bir suyun derinliğidir
korkutan
bir sevgidir anne / sütü yanık
kokan/ parmakları
ezik.
yeni renkler arıyor yaşamın anlamına
bir kadın / dili tuz içinde /
sözleri doğranmış
terli alnında iki yurdun gelgiti
kalbi örselenmiş / çan ve ezan sarkacında.
kim bilir neler dolacak kalan
ömrüne
hangi sahnede kesilecek ışıklar / bitecek hasret
demirden bir külçedir günler /
kollarını çökerten
düşler donakalır / soğuk
rüzgârları taşıyan yüzünde.
bir kadın/ ağıta katmış
dilini / gözleri buğulu
aranıp duruyor sancısını / kendini
anne kılan
su tutuşuyor / kışa dönüşüyor bahar / acılar yeşeriyor
boynunu uzatıyor bir kemende /
cellat kendisi oluyor.
AHMET ÖZER
(Turkish poet, writer, critic)
No comments :
Post a Comment