We were young
I was smitten
with your smile
And you, to my
compassionate gaze
How we liked
each other
When we meet
We held hands
and decided
We're ready to
join our lives together
Brides, grooms,
in-laws, grandchildren
Half a century
of ups and downs
We lived happily
together
Now?
Our springs are
tense
Our arrows are
sharp
Axes at our
waist
We don’t like
each other...
Gençtik
Vurulmuştum
gülümsemene
Sense benim
şefkatli bakışlarıma
Nasıl
beğenmiştik birbirimizi
Tanışınca
El ele tutuşup
karar vermiştik
Hayatlarımızı
birleştirip yaşamaya
Gelinler
damatlar dünürler torunlar
İnişli çıkışlı
yarım asır geçti
Mutlu mesut
yaşadık birlikte
Şimdi mi?
Yaylarımız
gergin
Oklarımız sivri
Belimizde
baltalar
Beğenmiyoruz
birbirimizi…
Three Trees
An olive tree,
A cypress, and a
walnut tree,
Between them,
sprouting from barren soil,
A spring with
its cool water,
Sheltered by
green leaves of the trees
Protected from
the sun
Years passed
without anyone visiting,
No one tasted
the water of the spring,
No one rested
under the green leaves,
The three trees
were resentful and complained together,
No happy gaze of
a traveler caressed us,
Is this why we
were born, grew, and flourished?
For years, we've
struggled with wind, snow, and storms,
Roasted under
the scorching sun in the summer months.
This judgment
isn't fair at all.
The words of the
trees had barely ended
When many people
appeared on the horizon,
As if throwing
spears while running
And then, before
reaching their target,
Catching the
spear in mid-air.
People reached
the shade of the trees
Filled their
pitchers generously with the cold spring water,
The magnificent
trees waving their branches in joy
Welcomed the
arrivals,
Blankets were
spread, tables were set under the shade,
Bonfires were
lit, food and drink were enjoyed,
They slept and
rested until they were full,
As the night
cooled, they shivered.
The fresh
moonlight shone
On the axes
thrown at the trunks of the trees,
The three trees
regretted their complaints.
Their
century-old bodies lay lifeless on the ground,
Their bodies
skillfully cut and trimmed,
They burned
slowly through the night.
In the morning,
people gathered
To set off on
their journey.
In the barren
soil,
Only a cold,
ash-colored trace remained,
There were no
songs whispered by the leaves,
The whisper of
the spring fell silent,
The scorching
sun dried up, the wind turned it into a desert,
The hot sands
covered the spring...
Üç Ağaç
Zeytin ağacı
Selvi, bir de
Ceviz ağacı
Aralarında,
ıssız kıraç topraktan fışkıran
Serin suyu ile
bir kaynak
Ağaçların yeşil
yapraklar ile
Güneşten korunan
Uzun yıllar
geçti uğramadı kimseler
Kimse tatmadı
kaynağın suyundan
Yeşil
yaprakların altında dinlenmedi kimse
Küskündü üç ağaç
ve sitem ettiler birlikte
Hiçbir yolcunun
mutlu bakışı okşamadı bizi
Bunun için mi
doğduk yeşerdik büyüdük biz
Yıllardır
boğuşuyoruz rüzgar kar fırtınayla
Kızgın güneşte
kavruluyoruz yaz aylarında
Bu yargı hiç
adil değil
Sözleri henüz
bitmişti ki ağaçların
Göründü ufukta
bir çok insan
Sanki koşarken
mızrak atıp
Sonra koşup
hedefe varmadan
Mızrağı havada
yakalyan
Ulaştı insanlar
gölgelerine ağaçların
Kaynak soğuk
suları ile
Doldurdu tüm
testilerini cömertce
Görkemli üç ağaç
dallarını sallayarak
Sevinçle
selamladı gelenleri
Serildi örtüler
gölgeye kuruldu sofralar
Yakıldı
mangallar yendi içildi
Doyunca uyuyup
dinlendiler
Gece hava
serinledi üşüyecekler
Taze ay ışığında
parlıyordu
Ağaçların
gövdesine savrulan baltalar
Üç ağaç sitem
ettiklerine pişmandılar
Cansız yere
serildi yüzyıllık bedenleri
Vücutları ustaca
kesilip biçildi
Sabaha kadar
ağır ağır yandılar
Sabah toplandı
insanlar
Yola çıkacaklar
Kıraç toprakta
Soğuk ve kül
rengi bir iz kaldı geride
Yaprakların
fısıldayarak söylediği şarkılar yoktu
Gölge
dileniyordu sustu şırıltısı kaynağın
Kızgın güneş
kuruttu rüzgar çöle çevirdi
Örttü kaynağın
üstünü kızgın kumlar...
Around Our Place
Our larders are
empty,
but our palaces
are splendid
Our clothes are
fancy
At the door of
the rich
Fearless guards
stand
Thievery,
corruption, perversion,
Elevates the
nobles,
They wield their
weapons with pleasure,
If a voice rises
about longing for morals and justice,
It is quickly
drowned in the spoonful of water.
Around our place
It is always up
to us to take care
Bizim orada
Kilerimiz boştur
ama
Saraylarımız
ihtişamlıdır
Kıyafetler
süslüdür
Zenginlerin
kapısında
Gözüpek
korumalar durur
Hırsızlık
yolsuzluk sapıklık
Soylu yapar
asilleri
Silahlarını
keyifle kullanırlar
Ahlak ve adalete
özlemle
Yükselen ses
olursa eğer
Bir kaşık suda
derhal boğulur
Bizim orada
Dikkat etmek hep
bize düşer...
BARBAROS İRDELMEN
Dr. Barbaros İrdelmen: Born in 1952, he has been living in
Istanbul for 48 years, active in his profession. His selected poems have been
translated into English, Greek and Spanish in national and international
anthologies, poetry festivals and selection books. He is a member of the Poetry
Columnist of the Literature Magazine, the Editorial Board of the Kirpi
Literature and Think Journal, the Research and Publication Board of the Papirus
Journal, and the Writers' Union of Turkey. Along with the author's seven
published poetry books, sixteen e-Book Poetry books are available on Google
books.
No comments :
Post a Comment